âşıklar derdini kime söylesin? Ağzının içinde dil perişandır. İnsanoğlu kaderine mahkumdur, Feleğin elinde kul perişandır. Gözüm yok dünyalık bir tek heveste, Yusuf gibi kaldım altın kafeste, Kulağım o yâri duyar her seste, Yöre biçaredir; el perişandır. Garipoğlu’m bülbül olsa ötemez, Çaba ile menziline yetemez, Gündüz uyuyamaz; gece yatamaz, Yâr için Okumaya Devam Et
Uzar gider; yâri bulana kadar, Gerçek âşıkların yolu mu biter? Sever can özünden ölene kadar, Yeşerir bağrında gülü mü biter? Yâr için düşse de gurbete yolu, Mecnun’un misali aşsa da çölü, Bin yerden kırılsa; kanadı, kolu, Yine tazelenir dalı mı biter? Kerem gibi diyar diyar dolaşır, Yağmur olur; topraklara karışır, Okumaya Devam Et
Yürü bre deli gönül, Sen kimseye yar olmazsın. Viranda neylesin bülbül, Ölmeden mamur olmazsın. Kurumuş sevgi çayların, Asıra dönmüş ayların, Yıkılmış han sarayların, Kimseye derman kılmazsın. Çilelerin gülü solsa, Garipoğlu’m yüzün gülse, Yalan dünya bomboş kalsa, Kendine bir yer bulmazsın.
Bilmem neden böyle düzen bozulmuş, İnsanın insana düşmanlığı var. Mazlumların kanı akmış; süzülmüş, Zalimin dünyada sultanlığı var. Soluyor bahçemde her gün bir çiçek, Bu hali gördükçe; kıvranır yürek, Tecavüze uğrar kundakta bebek, Dünyaya gelmeye pişmanlığı var. Her tarafı sardı günah batağı, Fesat aldı evi, barkı, ocağı, Nefret ile şiddet doldu Okumaya Devam Et
Her kulun var malı mülkü cihanda, Benim yolcu geçmez kervanım kaldı. Gelen gider elbet kalmaz bu handa, Harabeye dönmüş viranım kaldı. Bilirim bu hayat birgün bitecek, Dostlar üzerime toprak atacak, Mezarım üstünde kuşlar ötecek, Padişahtan ölüm fermanım kaldı. Gece gündüz vuslatını bekleyen, Bu aşkın derdini omza yükleyen, Gizli sırrım yâd Okumaya Devam Et
Sevda sandım aşk zehrini, Beni yaktı odun senin. Ben almadım muradımı, Toprak alsın tadın senin. Ağlayışın duyulmasın, Kuldan kula yayılmasın, Merte boynun eğilmesin, Dinmesin feryadın senin. Garipoğlu’nun hüneri, Gözden akıtmak pınarı, Yıktın dağ gibi çınarı, Yere batsın adın senin.
Seher yellerine bir haber salın, Benim ahvâlimi yâre bildirsin. Ben bende kayboldum ne olur bulun, Ya alsın canımı ya da Güldürsün. Ak çıkarsın karaları bağlasın, Bencileyin ciğerini dağlasın, O da gelsin cenazemde ağlasın, Gözyaşıyla mezarımı doldursun. Garipoğlu’m ömür yolun bitince, Azrail üstüme kement atınca, Beş on ahbap tabutumu tutunca, Gelip Okumaya Devam Et
Ben bıraktım sevda senin peşini, Tövbe ettim daha düşmem ardına. Dindirmedin gözlerimden yaşımı, Boyun eğmem namerdine; merdine. Bin bir şifa olsa yemem balını, Amber olsa koklayamam gülünü, Harman etsen bedenimin külünü, Kerem gibi yanar olsam derdine. Kerem’i Aslı’ya yandıran sensin, Emrah’ı, Selvi’yi kandıran sensin, Mecnun’u çöllere gönderen sensin, Bir yar Okumaya Devam Et
Yetmedi mi şu feleğin oyunu? Kargayı kondurdu gülün dalına. Haram etti ekmeğini, suyunu, Zehir kattı soframızın balına. Yükleyip sırtıma hasret yükünü, Kırdı umut dallarımın kökünü, Irak etti bana benden yakını, Attı beni aşkın susuz çölüne. Hep yolları birbirine dolaşan, Yıllar yılı kaderiyle güreşen, Gönlü yara bahtı permeperişan, Bakın şu Garipoğlu’nun Okumaya Devam Et
Tepesi dumanlı berduş dağların, Eteğinde kabrim kazılı benim. Her dem içden içe yanar ağlarım, Bahtım gülmez ezel ezeli benim. Kerem’i aratır volkanım narım, Katar katar oldu derd-ü efkarım, Ahuzara mesken şu kara bağrım, Feleğin taşıyla ezili benim. Garipoğlu sönük umut ışığın, Hoyrat eller yoldu gönül başağın, Şu dünyaya gelen her Okumaya Devam Et