Bir taş gibi cehennemin dibine, Dikilsin Ankara; sen yoksan eğer. Volkan dolu alevlerin kabına, Tıkılsın Ankara; sen yoksan eğer. Nasip alsın o Nemrut’un narından, Çıngı düşsün veyl deresi korundan, Hakk’ın emri ile cennet nurundan, Çekilsin Ankara; sen yoksan eğer. Var ise gözünden yaşlar dökülsün, Ciğerleri pare pare sökülsün, Garipoğlu gibi Okumaya Devam Et
Hazin öten bülbül gibi, Giryan etti bu aşk beni. Erken solan bir gül gibi, Talan etti bu aşk beni. Gazel olmuş yaprak gibi, Yolcusu yok durak gibi, Yâr bastığın toprak gibi, Nâlân etti bu aşk beni. Sağken kazdı mezarımı, Semaya saldı zarımı, Kırıp o yâr hatırımı, Figan etti bu aşk Okumaya Devam Et
Ana dost sandığım düşmana döndü, Gözyaşı dökmeyi reva gördüler. Bağrımda yaralar çibana döndü, Hep acı çekmeyi reva gördüler. Bir vefasız umudumu söndürdü, Tuttu çile deryasına bandırdı, Vatanımı gurbet ele döndürdü, Hatrımı yıkmayı reva gördüler. Rezil etti ele güne adımı, Rüzgârıyla alevledi odumu, Gönülden güler mi sevda yetimi, Boynumu bükmeyi reva Okumaya Devam Et
Bir taş gibi cehennemin dibine, Dikilsin Ankara; sen yoksan eğer. Volkan dolu alevlerin kabına, Tıkılsın Ankara; sen yoksan eğer. Nasip alsın o Nemrut’un narından, Çıngı düşsün veyl deresi korundan, Hakk’ın emri ile cennet nurundan, Çekilsin Ankara; sen yoksan eğer. Var ise gözünden yaşlar dökülsün, Ciğerleri pare pare sökülsün, Garipoğlu gibi Okumaya Devam Et
Yaradanım arzu hâlim sanadır, Yüreciğim bin bir yerden kırıldı. Aşkın oku gül sinemi kanatır, Bağrım kalbur oldu; kanı serildi. Emrah gibi zindanlarda yatmadım, Eller gibi yalan ikrar etmedim, Kerem olup; yandım amma tütmedim, Efkârımdan karlı dağlar yarıldı. Yaban oldu yaptığımız balımız, Sılada gurbete düştü yolumuz, Açılmadan soldu; gonca gülümüz, Baharı Okumaya Devam Et
Sevdiğim gözüm yok servette, handa, Senin olduğun yer saraydan güzel. Ben sana gedayım; sen bana sultan, İnan bir gülüşün her şeyden güzel. Selviyi çatlatan uzun boyun var, Melekleri imrendiren huyun var, Asaletli, sadakatli soyun var, Deryadan, nehirden, hem çaydan güzel. Kul Garipoğlu’nun fermanı sensin, Feryadı, figanı amanı sensin, Sevdalı başının Okumaya Devam Et
Niye bir acayip oldu şu âlem? Bülbül güle konmayı mı unuttu? Tükenmiş mürekkep; yazmıyor kalem, Yoksa dilim dönmeyi mi unuttu? Kadir Mevlâ’m çok hikmet var işinde, Yunar oldum gözlerimin yaşında, Kerem ettin nazlı yârin peşinde, Yanardağlar sönmeyi mi unuttu. Ferman olsam yâr gönlüne yazılsam, Kervan olsam yollarına dizilsem, Toprak gibi Okumaya Devam Et
Nedir bu telaşın? oy bre gönül? İnsan kaderinden kaçabilir mi? Niye feryat eder şu garip bülbül? Bülbülsüz tek bir gül açabilir mi? Arılar meftundur çiçeğe, bala, Meyvesi mahkumdur ağaca, dala, Sevdası ölüme götürse bile, Bir can cananından geçebilir mi? Garipoğlu’m budur yâre beyanın, Sonu belli kör şeytana uyanın, Bu dünyada Okumaya Devam Et
Bülbül gibi öttüm dostun bağında, Ağyâr bahçesinde bana gül mü var? Feryat figan ettim gönül dağında, Burda kar borandan başka hâl mi var? Kargalar tünemiş bir kuru dalda, Arılar dolanır petekte, balda, Hayat dedikleri incecik yolda, Ölümden öteye giden yol mu var? Efendim, sevgilim, tabibim, yârim, Garipoğlu’m sensin derdim, efkârım, Okumaya Devam Et
Yeter gayrı uyuduğun Müslüman, Bu gafletin sonu gelmesin mi hiç? Suriye, Filistin, Irak toz duman, Ümmetin çilesi dolmasın mı hiç? Başımız kurtulmaz dertten; telaştan, Kimimiz bihaber tatlı bir aştan, Çocuk, yaşlı, kadın vuran savaştan, Bu dünya nihayet bulmasın mı hiç? Her gün yaprak yaprak alınır özün, Neden bunca zulme kapalı Okumaya Devam Et