MUHABBET Mİ, MUSİBET Mİ?
Değerli gönül dostlarım, İslam coğrafyasının çok çeşitli sorunlarla mücadele içerisinde olduğunu ve bu sorunlardan sebep diğer dünya devletlerinden geri kaldığını ve o devletlerin çeşitli entrikalarına hedef olduğunu hepimiz bilmekdeyiz.
Bu devletler, emperyalizmden beslenen; asalak gibi yaşamaya alışmış, İslam coğrafyasının zengin maddi kültüründen faydalanmaya çalışan devletlerdir. Genellikle kullandıkları sistem, böl parçala yönet sistemidir. Bu sistemle, Mü’min milletlere faşizmi aşılamış; beyinlerine yerleştirmişlerdir.
Bu fikirden hareketle, Mü’minler kendilerini diğer milletlerden farklı görmeye, ırklarını başka ırklardan üstün saymaya başlamışlardır.
Bu fikir, islam dininin temel prensiplerine aykırıdır. İslamın temel prensibi olarak Mü’min milletlerin birbiriyle kardeş olmaları kabul edilebilir.
Buna örnek olarak da; Hicret yılında Peygamber Efendimiz HZ. Muhammed’in (S.A.V) Mekke’den Medine’ye hicret eden mü’minlerle Medine’li müslümanları birbirlerine kardeş ilan etmesi gösterilebilir.
Şimdi upuzun bir zincir düşünün, birbirine bağlanmış yüzlerce halkadan oluşur. Bu halkaları kırılmaz kılan birbirine olan bağlılığıdır. Bu zincirin bütün halkalarını ayırdığımızı farzedelim. Bu halkaların tek başına bir hükmü olabilir mi? Biraz uğraşdırsa da keser gibi bir aletle vurularak eğilebilir, hatta halkayı düzeltip birkaç kere aynı işlemi yaptığımız taktirde halka ısınarak birkaç parçaya ayrılır. Zinciri birbirinden ayırmadan kırmak imkansız değilse de çok zordur. İşte iman edenlerin hali de böyledir. Birlik olursa çelikten bir duvar, ayrılık olduğunda ise sıvaları dökülmüş, yıkılmaya yüz tutmuş duvar gibidir.
Öyleki, emperyalist güçlerin üzerimizde oynadığı oyunlarda bizleri tek bırakmak, islam coğrafyası içerisinde farklı fikirler, görüşler çıkarmak, bu görüşlerin etkisini kullanarak müslüman devletlerin gücünü azaltmakdan başka bir şey değildir. Oysa, islam bir bütündür, şimdi diyebilirsiniz ki: “peki ya mezhepler ne diye var?”
Mezhep, Arapçada “Gidilecek yol.” anlamına gelir. Dinimizde kesin olan hükümlerin yanında, kesin olmayan hükümler de vardır. Derin bilgi sahibi insanlar, işte bu kesin olmayan hükümleri, peygamber efendimizin HZ. Muhammet (S.A.V) uygulamalarını kendi bilgileriyle yoğurarak kuralların dışına çıkmadan, İslamın bütünlüğünü bozmadan yorumlamışlardır. Yalnız, bu durum sadece itikadi mezhepler için geçerlidir. Bazı mezhepler siyasidir: (Batinilik.)
Bazılarınız “Biz de yorumlayamaz mıyız?” Diye düşünebilirsiniz. Kurulmuş olan itikadi mezheplerin kurucuları alim kimselerdir. Kendileri Kur’an’ın hükümlerini, Hadisleri ve birçok ilmi daha çok iyi şekilde bildikleri için islamla bağdaşmayan hal ve hareketde bulunmamışlardır. Eğer biz de islamı yorumlamaya kalkarsak, günaha girebilir, daha da kötüsü başka insanları da kandırıp, onların da yanlışa düşmelerine sebebiyet verebiliriz. Sözün özü, itikadi mezhepler islamda ayrıştırıcı bir unsur değildir, ancak islamda ayrılığa zemin hazırlayan siyasi mezhepler vardır. Bu mezhepler itikatla kurulmadığından bozukdur.
Günümüzde islamda ayrılığın olmasının sebebi, mü’minlerin yeterince araştırmadan dini bir konuda hüküm verebilmesi, kendine göre olanı alıp, kavrayamadığı bir meseleyi reddetmesinden ya da işine geldiği gibi yorumlamasından kaynaklıdır.
Bundan yaklaşık 5 6 yıl önceydi, Yeni tanışmış olduğum bir arkadaşla hasbihal etmekdeydik. Sohbetin ilerleyen zamanlarında ben, “Mü’minler kardeşdir.” Dedim. Arkadaşın bana cevabı: “Öyle her müslümana kardeşim denmez, ben her müslümana kardeşim demem.” O zamanlar yeterli bilgimin olmayışından olacak söyleyecek bir söz bulamamışdım. Şimdi bu cevabı vermek isterim, O arkadaşla bir daha görüşmemiş olsak da, en azından böyle düşünen kardeşlerimiz varsa; Onları bu yanlış düşünceden vazgeçirmek adına…
Eğer müslüman müslümana kardeşim demezse, Öyle bir zaman gelir ki; Zalime ve zulme boyun eğmek zorunda kalır.
Bu hususda Kur’an’ı Kerim’in 49. suresi olan hucurat suresinin 10 & 11. ayetinde Allahu Teala şöyle buyurdu:
10- “adalet yapınız” emri gibi şu da bütün müminlere umum ifade eder: Bütün müminler ancak kardeştirler. Zira hepsi ebedi hayata sebep olan iman esasında birleşir din kardeşidirler. Onun için iki kardeşiniz arasını düzeltin, gerek iki fert, gerek iki mümin topluluk bozuştuklarında hemen aralarını bulup barıştırın, dinde kardeşliğin gereği budur. Ve Allah’tan korkun, yani bu düzeltme ve kardeşlik takvadandır. Bozuşmaktan korunun, müminlerin kendi aralarında barış ve iyilik bulunmazsa, kardeşlikleri kuvvetli olmazsa kâfirlere karşı mücadele edemezler, Allah’ın azabından iyi korunamazlar. Onun için Allah’tan korkun, bozuşmayın, bozuşursanız, barışmaktan, barıştırmaktan kaçınmayın, her işinizde takva yolunu tutun ki rahmete erdirilesiniz.
Meâl-i Şerifi
11- Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.
(KURAN’I KERİM TEFSİRİ: ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)
Yine bu hususda Peygamber Efendimiz HZ. Muhammed (S.A.V) şöyle buyurmuşlardır:
“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onun yardımına koşar, onu küçük ve kendinden aşağı görmez, Onun kanına, malına, ırzına, namusuna zarar vermesi haramdır.”
Başka bir hadisde:
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Birbirlerini incitmezler, üzmezler. Bir kimse din kardeşinin bir işine yardım etse, Allahu Teala da onun işini kolaylaşdırır. Bir kimse bir müslümanın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyamet gününün en sıkıntılı zamanlarında Allahu Teala onu sıkıntıdan kurtarır. Bir kimse bir müslümanın ayıbını, kusurunu örterse; Allahu Teala kıyamet günü onun ayıplarını, Kabahatlerini örter. (Buhari & müslim)
Başka bir hadisde:
“Bir kimse, din kardeşinin bir işini yaparsa; binlerle melek onun için dua eder. O işi yapmaya giderken her adımı için bir günahı affolur ve kendisine kıyametde nimetler verilir.” (Hadis: İbn Mâce)
Bu Ayet ve hadislerden anlıyoruz ki; Müslümanlar birbirlerini sevmeli, ayrım yapmadan muhabbetle bağlanmalıdır. Şimdi islam coğrafyası öncelikle buna karar verecekdir. Muhabbet mi, musubet mi?
(Mehmet ÖZDOĞAN)
not:
Bu yazıyı yazmamda büyük emek sarfeden; gerek fikirleriyle, gerek dini bilgisiyle bana sonsuz yardımcı ve destek olan Hilmi HATIRLI kardeşime teşekkürü bir borç bilirim. Allahu Teala bütün din kardeşlerimden razı olsun.
28.7.2016
Menü