“Ağlar koyup gitti beni o gelin.” Diye bir türkü yakmıştı dertli bir ozan; Göçüp giden yarinin ardından.
Aklıma düştü puslu bir gecenin içinde.
Ölmeden yalnız bırakılmaz mıydı bir can?
Ölmeden öldürmez miydi ki; Deli bir sevda?
Ben kaç geceyi sabah bildim,
Kaç sabahı yarım yaşadım güneşsiz.
Ben kaç kez öldüm.
Yorgun düştüğüm günün, bilmem neresinde?
saatin bilmem kaçında, bilmem kaç uykuyu bıraktım kan revan.
Kaç şiir yazdım, kaç ağıt mırıldandım.
Duyulmayan feryadımla.
Adı duyulmamış bir ozan oldum,
hiçliğe düşüren beni,
yitirdiğim her sevginin ardından.
Şimdi, ben de ağlar kaldım.
Adımı hiç bilmeyen sevgilinin,
yüreğime bıraktığı armağanı,
sevgilerin en delisi, aşkların en yücesiyle.
Bilmesin adımı boşver.
Günün birinde; silinince cismim yani, beni kahreden dünyadan.
Bir Garipoğlu ozan vardı ya; güzel adamdı vesselam.
Bir Garipoğlu ozan vardı ya; Anadan Garipoğlu, yardan ozan.
Bir Garipoğlu ozan vardı ya; sevdaların en ütopyasını, aşkların en şereflisini yazan.
Unutmadım, unutmam dese yeter.